Yeraltı madenleri konusunda zengin bir coğrafyaya sahip olan Diyarbakır’da maden işletmeciliği antik döneme kadar dayanıyor.
Ergani’de ilk çağlarda çıkarılan bakır madeni işlenerek süs eşyası, ok ucu ve çanak-çömlek olarak değerlendiriliyordu. Ancak Ortaçağ’dan itibaren üretilen bakır madeni, süslemecilik, silah, saklama kabı vb. olarak kullanılmaya başlandı. Aynı şekilde Dicle, Kulp bölgelerinden çıkarılan kurşun ve krom cevheri de maden sanatının gelişiminde ön ayak oldu.
Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki Hilar’da yapılan kazılarda ilk insanlığın yerleşik hayata geçtiğine dair dünya tarihine ışık tutacak kanıtlar bulundu. 1900’lü yıllarda yapılan kazılarda özellikle bakır cevherinin işlendiği küçük ocaklar bulundu. Ergani ilçesinde bulunan ve günümüzde de işletilen bakır madeni, bir anlamda bölgenin maden sanatının gelişmesine öncülük etti. İlk çağlardan başlayan bu maden işleme sanatı, tüm bölgenin ve İslam aleminin ihtiyacını karşılarken, bugün ise maden sanatı gelişen teknolojiye yenik düşerek bitme noktasında. Artık fabrikasyon ürünü ve İran, Hindistan gibi ülkelerden gelen maden eşyalar, Diyarbakır’ın bir zamanlar çok ünlü olan maden işletmeciliğini geriye bırakmış durumda.
En Önemli Maden İşleme Merkeziydi
İlkçağ ve Ortaçağda da Diyarbakır bölgenin en önemli maden kaynaklarından biriydi. Hilar’da yapılan kazılarda elde edilenler, sadece Anadolu’da değil, insanlık tarihinde de şimdiye kadar ortaya çıkarılan en önemli maden sanatı örnekleridir. Diyarbakır bölgesinde maden sanatı antik dönemden günümüze kadar sürekli gelişim göstermiştir.
Diyarbakır’da maden sanatı, ilk çağda insanların yaşadığı Ergani yakınlarında bulunan bakır madenleri ile başlar. Hilar-Çayönü’ne yerleşen insanlar, burada avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik hayata geçmiş ve kültür tahılları yetiştirerek uzun yıllar yaşamış. Ergani’deki muazzam bakır yataklarının keşfedilmesiyle birlikte buraya yerleşen insanlar bu bakır cevherini eritip bundan silah, ok uçları, yiyecek kapları, kolye ve süs eşyaları yapmayı becermişler.
Bakırın işlenmesi sadece Hilar ile sınırlı kalmamış, ilerleyen yıllarda yakın bölgelerde bulunan kavimlerle alışveriş yapılmış ve işlenmiş bakır buralara kadar bir anlamda ihraç edilmiş ya da takas yoluyla başka medeniyetlere aktarılmış.
Her Çağda Maden İşlendi
“Verimli Hilal” (Filistin’den, Zagros eteklerine, Basra Körfezi’nden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne kadar olan coğrafi bölgeyi kapsayan alan) olarak adlandırılan bölgenin içinde yer alan Diyarbakır, Yakın Doğu Neolitik uygarlıkları içerisinde ilklerin yaşandığı çok özel bir yere sahip. Yerleşik çiftçi yaşam biçimine geçiş evresinin yaşandığı çok erken yerleşik birimlerinden biri olan kent, aynı zamanda önemli maden merkezlerinden biridir de.
Yaklaşık 9 bin yıldan beri işletilmekte olan Ergani maden ocakları, Anadolu’daki en uzun süreli işletilmekte olan maden ocağının yanında madencilik tarihinin gelişim evrelerini yansıtması açısından da ayrı bir önem taşır.
Kuyumculuk alanında da önemli bir merkez olan Diyarbakır’daki maden sanatı, Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi gelişen teknolojiyle beraber eski önemini kaybetmiştir.
Üretim Devrimi İle Madene İhtiyaç da Arttı
Diyarbakır’ın zengin maden yataklarına sahip oluşu, burada yerleşik hayata geçen insanların bakır ve malakit gibi yüzeyde bulunan kayaçlar ile Neolitik dönemin ilk zamanlarından itibaren maden cevherini işletmeye ihtiyaç kılmıştır.
Dağınık ve toplumsal dayanışmadan yoksun Neolitik dönem incesi bireyleri, üretim devrimi ile birlikte yerleşik yaşama geçerek ziraatı keşfetmeleri, onları hem daha güvenli bir yaşam sürdürmeyi sağlamış hem de bir arada yaşamanın sonucu olarak sosyal ilişkilerinde de ilerleme kaydetmiştir.
Madenden Kaplar Yapıldı
İlk başlarda kar, yağmur ya da rüzgarın toprağı aşındırması sonucu yüzeye çıkan doğal maden parçacıklarını av aletleri ve kesici alet olarak kullanan insanlar, sonraki yıllarda madeni tavlayarak bunu sanat eseri haline getirmiş.
Hilar’da yerleşik hayata geçen ve tarımı keşfeden ilk insanlar, ürettikleri tahılları depolama ve saklama ihtiyacından çanak-çömlek yapımını yaygınlaştırmıştır. Hem gıdaların sunumu, hem de saklanma ve depolanması için insanlar maden cevherini eriterek bundan metal kaplar yapmayı becerebilmiş.
Tavlama’nın Keşfi
Diyarbakır’da maden sanatındaki en önemli gelişme ise madenin eritilerek sonra su yardımı ile şekillendirilmesi olarak adlandırılan ‘Tavlama’nın keşfi olmuş. Yani insanlar değişik doğal nedenlerle kendiliğinden yerin yüzeyine çıkan bakır cevherini eriterek, şekiller vererek bundan çok değişik ürünler elde edebilmiş.
Hilar bölgesinde yapılan kazılarda “Kafataslı Yapı” olarak bilinen yerde ele geçen bakır boncukların analizinde, boncukların tavlama işlemine tabi tutularak şekillendirildiğini ve dövme tekniğinin de başarılı bir şekilde uygulandığı arkeologlarca tespit edildi.
İlk Metalurji İşlemi Burada Yapıldı
Burada yapılan kazılarda taş, kemik, diş ve kavkıdan yapılmış süs eşyasından başka; malakit ve bakırdan yapılmış levha, iğne, biz, kanca ve değişik süs eşyalarına da rastlanılmıştır.
Hilar’da yaşayan ilk insanların, doğal olarak buldukları nabit bakırı toplayıp basit yöntemlerle yapmış oldukları bu en erken madeni buluntuların teknolojik değerlendirmeleri, tamamının olmasa da en azından bir kısmının metalurji alanında bir devrim sayılan ‘Tavlama’ işlemine tabi tutarak şekil verebildiklerini ortaya koymuştur.
İnsanlık Tarihinde Önemli Örnek
En eski dövme tekniğinin temsilcileri olan bu alet ve süs eşyaların, taş örsler üzerinde, sapsız taş çekiçlerle dövülerek şekillendirildikleri tahmin edilmektedir. Hilar’deki araştırmalar, tavlamanın yanı sıra metalurji alanındaki bir başka gelişme olan madenlerin cevherlerinden eritilerek ayırt edildiğini de ortaya çıkarmıştır.
Ele geçen bu buluntular, Hilar halkının, 8200-7500 yıllarında çanak-çömleksiz Neolitik Çağ’da maden ile tanışarak madencilik alanında ilk adımları attıklarını göstermiştir. Hilar’deki bu madeni buluntular, yalnız Anadolu’da günümüzde bilinen en erken buluntular olmayıp, insanlık tarihinde şimdiye kadar ortaya çıkarılan en erken örneklerdir.
İşlenmiş Madene Olan Talep Arttı
Neolitik Çağ’ın sonlarına doğru yerleşik yaşamın yaygınlaşmasıyla beraber, yaşam şartları da değişen bireylerin, bu yeni hayatlarında eskiden kullandıkları taş, kemik ve ahşaptan yaptıkları araç ve gereçlere ek olarak, bunlardan daha sağlam ve kullanışlı olan madenden yapılan eşyalara yönelmeleri, madenlere olan talebi de artırmıştır.
Madenlere olan bu ilgi, metalurji alanındaki gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Örneğin, madeni ateşle buluşturan insanların, bu ikilinin bir süre birlikte kalması sonucunda madene daha kolay şekil verildiğini, madeni uzun süre ateşte beklettiklerinde eridiğini, soğuduğunda ise, tekrar katılaştığını fark etmeleri
üzerine, maden sanatında yeni bir buluş olan döküm tekniğini de bulmuş oldular. Bu buluş, maden sanatında daha sonra yaşanacak olan gelişmelere zemin hazırladığından, bir dönüm noktası olmuştur.
Bismil’deki Üçtepe Höyüğü
Diyarbakır’da, Hilar yerleşim merkezinden başka, kazısı yapılmış önemli bir diğer erken dönem yerleşim yeri de, Erken Kalkolitikten Roma imparatorluk Dönemi’ne kadar sürekli yerleşime sahne olan, Diyarbakır’ın 40 kilometre güneydoğusundaki Üçtepe Höyüğü’dür.
Diyarbakır-Bismil karayolunun kenarında yer alan bu yerleşim yerinde yapılan kazılarda, nitelikli işçilik sergileyen porselen kapların yanında, üstün işçilikli altın hızma ve küpeler, boncuk dizisi kolyeler, bronzdan yüzük ve bileziklere rastlanılması, bölgede maden sanatının bu çağda da yüksek bir düzeyde olduğuna işaret etmektedir.
Her Devir Önde Gelen Sanat Oldu
Diyarbakır bölgesinde maden sanatı, salt antik dönemde değil, hemen her devirde önde gelen sanat dallarından biri olmuştur. Ortaçağ’dan beri bakır ve bronzdan değişik eşya üretiminin yapıldığı Diyarbakır’da, Selçuklu döneminde de, çok iyi işçiliği olan kaliteli metal ürünler yapılmıştır. Bu dönemdeki tunç ve pirinç örneklerin erken temsilcileri, 11-12. yüzyıllara tarihlendirilen Güneydoğu Anadolu üretimi olan örnekler oluşturur. Diyarbakır’daki madencilik sanatı, bir dönem uzun yıllar kentte hakimiyet kuran Artuklular döneminde üst noktaya yükselmiştir.
Artuklular Maden İşletmeciliğine Önem Verdi
Artuklular, Ergani’yi ele geçirdikten sonra. kendilerinden önce işletilmekte olan maden ocaklarında, üretimi artırmakla yetinmeyip başka maden ocaklarını keşfederek onları da işletmişlerdir. Arap tarihçi Azimı, Ergani-Maden arasında Zulkarneyn Kalesi yakınlarında yeni bir bakır madeninin keşfedildiğini yazmaktadır.
Anadolu Selçukluları döneminde Konya, Artuklu bölgesinde de Diyarbakır’da maden işleme sanatının gelişim gösterdiği ve İslam aleminin buradan elde edilen cevheri kullandığını tarihçiler belirtmektedir.
Üretimin Yanı Sıra İhracatta Yapılıyordu
1333 yılında Anadolu’ya gelen Faslı ünlü seyyah İbni Batuta, seyahatnamesinde, Anadolu’da faaliyet gösteren başlıca maden sanat atölyelerinin arasında Diyarbakır’ı da zikretmesi, 14. yüzyılda da,
Diyarbakır’ın önemli bir merkez olduğunu gösteriyor. Diyarbakır, sadece bir üretim merkezi olmayıp, aynı zamanda üretimi gerçekleştirilen madenlerin ihraç edildiği bir merkezdi. Uzun bir süre Doğu, Güneydoğu Anadolu, hatta Kuzey Suriye Bölgesinde bakır ihtiyacı, Ergani’de üretilen bakırla karşılanmıştır.
Güneydoğu Ekspres – Ahmet SÜNBÜL