İzzettin İçin

Yirmi Gün Sonra Ölmek…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Murat’ın,  yıllardır birlikte olduğu Ahmet isminde bir doktor arkadaşı vardı. Zaman zaman bir araya gelir, hem günlük hayattan bahseder, hem de Murat’ın arada bir nükseden hastalığı ile ilgili kontrolleri yaparlardı. Doktor, Murat’a hastalığının önemli bir şey olmadığını hatırlatırdı hep…

         Öte yandan, Murat’ın sık sık ailevi sorunları oluyordu. Hanımıyla devamlı kavgalı olduğunu anlatıyordu. Doktor arkadaşı da sürekli sabır ile birlikte bazı tavsiyelerde bulunuyordu.

         Yine, buluştukları bir gün Murat, ateş püskürüyordu. Yine, ailesiyle kavga etmişti. Doktor arkadaşına sürekli soruyordu:

         — Ne olacak benim halim Ahmet? Bana bir yol göster. Artık dayanamıyorum. Kararımı verdim, ya kafasını kıracağım, ya da boşayacağım. Başka yolu yok. Hem de bugün…

         Doktor, arkadaşı Murat”ın şikâyetlerine alışıktı. Fakat bu kez farklı görünüyordu. Çok kararlıydı. Kendisini,  derhal bir şeyler yapmak sorunda hissetti.  Ve ani bir kararla konuşmaya başladı. Sesi, çok sakin fakat kararlıydı:

         — Bak Murat. Söylemek istemezdim ancak, galiba zamanı geldi. Murat, bir an durdu, heyecan ve merakla sordu:

         — Neyi söylemek istemezdin? Neyin zamanı geldi? Doktor, hiç beklemeden cevap verdi:

         — Senin, zaten yirmi gün ömrün kalmış.

         Beklemediği bir şey duyan Murat, adeta donmuştu. Demek ki, hastalığı ölümcüydü. Hiç bir şey konuşamadı. Kısa bir dalgınlıktan sonra yavaşça ayağa kalktı ve dışarı çıktı. Hayattan bir şey anlamamıştı. Bari bu son yirmi günü iyi bir insan olarak değerlendirmeliydi. Doğru eve gitti. Eve girer girmez hanımı,  sabahtan kalan konuya devam etmek istedi fakat Murat, duymadı bile…

Saatler geçtiği halde Murat”ın süren sessizliği hanımının da dikkatini çekmişti ancak, bir mana veremedi. Karşılık görmeyince sonunda o da sustu. Murat, hanımının en sert davranışına kibarca ve kısa cevaplar veriyordu. Murat”ın bu hali,  günlerce sürdü. Durumu dikkatle izleyen hanımı, halen bir mana veremiyordu. Sonunda, o da sakinleşmişti. Hatta kendi kendisine:

          — Ben bu adamı çok üzdüm. Çok ta haksızlık yaptım. Kendime çeki düzen verme zamanı geldi diyordu.

Günler geçiyor, evde garip bir sessizlik ve nezaket ortamı oluyordu.

          Nihayet, yirmi gün doldu. Murat, ölmemişti. Buna bir anlam veremedi. Hemen, doktor arkadaşına koştu:

          — Ahmet! Bak ben ölmedim.

Doktor, gülerek Murat”a oturmasını söyledi. Hemen de sordu:

          — Evde durum nasıl? Yine kavga gürültü devam ediyor mu? Murat, bu soruyla sanki uyanmıştı. Biraz düşündükten sonra ; “hayır” diye cevap verdi.

Doktor, koltuğa biraz daha yaslandı ve anlatmaya başladı:

          — Senin yirmi gün sonra öleceğin falan yok. Fakat bu hadiseyle gördün ki, ailede tartışmaların çoğu kişilerin kompleksinden meydana geliyor. Herkes, benim dediğim olsun istiyor. Kimse kimseye kanat kırmıyor. Herkes kendisini, sadece kendisini haklı görüyor. Böyle bir ortamda kavgadan başka bir şey olmaz ve tabii huzur da bulunmaz. Sen, yakında öleceğini duyunca, biraz kendine geldin. Hanım ne dediyse, “ bir şey olmaz, nasılsa yakında öleceğim “ diye karşılık vermedin. Hanım da,  sürekli sert cevaplar duymayınca,  daha bir sakinleşti ve kendisinin hatalarını görmeye ve bunları kabul etmeye başladı.

Ve…

İşte netice…         

Mutlu bir aile…

Yirmi Gün Sonra Ölmek…

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

NE Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!