Mehmet Cihat Benek

Ortadoğu Üzerine Subjektif Bir Değerlendirme – 3                                  

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yazının başında Ortadoğu kavramına değinirken ABD’li Deniz tarihçisi ve sonrasında İngiliz muhabirin Ortadoğu’ya ilgilerinin 1902 tarihinde başlamasının manidar olduğunu söylemiş ve bu tarihi vurgulamıştım, şimdi bu tarihin hikayesine bakalım.

1901 yılında İngiliz hükümeti desteği ile Avustralyalı avukat William Knox tarafından İran’da başlayan petrol keşifleri 1908’de sonuç vermiş ve mescid-i Süleyman’da petrol bulunmuştur. Görüldüğü üzere Batının Ortadoğu’ya kavramsal ilgileri petrol keşif çalışmalarının çok kısa bir süre sonrasına denk gelmektedir. Batının bölgeye ilgisinin en büyük motivasyon kaynaklarından birinin keşfiyle bu ilgi “Ayının yavrusunu severken boğması” trajedisine benzetilebilir. Bu tarih sonrasında özellikle İngiltere bölgede varlığını daha da artırmıştır. 1911’de İngiliz donanma bakanı Winston Churchill’in gemilerde kömür yerine petrol kullanılmasının gemilerin manevra kabiliyetini artırdığı fikri üzerine İngiltere’nin odağı iyice Ortadoğu’ya kaymıştır. 20. yüzyıl boyunca İngilizler bu petrol fırsatını en iyi şekilde değerlendirmek için Anglo İrian petrol Campany şirketini kurmuş İran’daki petrol gelirlerinin %75’ini bu şirket üzerinden İngiltere’ye kazandırmıştır. 1950’lerde bu oranın düşmesi üzerine Bir anlaşmaya varılmış olsa da İngiltere petrol gelirlerini 1928 itibarıyla ganimete dahil olan ABD ile paylaşmak zorunda kalmıştır. İran petrollerinin ABD ve İngiltere tarafından sömürülmesi karşılığında İran’da şah Rıza rejimi devam etmiştir taki 1951’de Başbakan olan Muhammed musandık’ın 1953 yılında petrol şirketlerinin millileştirilmesi ve gelirlerinin İran halkına bırakılması hususunda önemli adımlar atana dek. Musadık ulusal bir petrol şirketi ile bu gidişatı tersine çevirmeye çalışmış ve kısmen başarılı da olmuştur. Fakat başladığı işin sonunu getirmeye fırsatı olmamış çünkü CIA destekli bir darbe ile başbakanlıktan alınmıştır. Bu darbe süreci uzun ve ayrıntılıdır fakat konuyu dağıtmamak adına şunları söyleyebiliriz. Musaddık uluslararası medyada kötülenmiş en iğrenç insan gibi propagandaya maruz kalmış ülkede ekonomik kriz zirveye çıkıncaya kadar yaptırımlar ve ambargolar uygulanmış en nihayetinde ülkedeki zıt kutuplar bir araya getirilmiş (mesela Şah rejimi ve İran mollaları gibi, nitekim aynı mollalar 1979’da Şahı ABD’nin güdümünde diye devrileceklerdi) elenihaye İran petrollerini millileştirmeye çalışan Muhammed musaddık İran’da millileşmenin sembolü olmuş, bugün bile seçim propagandalarında bazı partilerce kullanılıyor olsa da 1953’te bir CIA darbesine devrilmiştir. Musaddık’ın devrilmesinin bir CIA operasyonu olduğunu 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama da itiraf etmiştir. Obama Kahire’de yaptığı bir konuşmada “O dönemde İran’ın iç işlerine müdahale etmemiz kabul edilebilir değildi” demiştir.

Yazının başında Ortadoğu kavramına değinirken ABD’li Deniz tarihçisi ve sonrasında İngiliz muhabirin Ortadoğu’ya ilgilerinin 1902 tarihinde başlamasının manidar olduğunu söylemiş ve bu tarihi vurgulamıştım, şimdi bu tarihin hikayesine bakalım.

Petrol konusuna değinmişken Saddam’ın başına gelenlere değinip siyaset bilimcilerin petrol ve Ortadoğu ilişkisi için “petrol laneti” ve “Hollanda hastalığı” diye tanımladıkları kavramlara değinelim. Bu arada Irak’ta petrol keşif çalışmalarının İran’la aynı döneme denk geldiğini de belirtmek isterim. Öncelikle Saddam Hüseyin’in Irak’ın başında bulunduğu uzun yıllar boyunca Irak halkına gösterdiği zalimane tavrının savunacak hiçbir tarafı olmadığını, Ortadoğu devletlerinin ve halklarının bu gibi diktatörlerden kurtulması gerektiğini ivedilikle ifade etmek isterim. Hele 1980 -1988 arasındaki yıllarda olan İran savaşı sonrası ülkedeki Kürtlere ve Şiilere yönelik binlerce insanın ölümüne sebep olduğu katliamları buraya yazmaya bile icap duyarım.

Saddam 1990 yılının sonunda Kuveyt’i işgal etti. Kuveyt’i işgal etme gayesi İran savaşının kayıplarını telafi etmek ve oradaki petrol kaynaklarına da sahip olarak Ortadoğu’da rakipsiz ve alternatifsiz olabilmekti. Fakat ‘Filden büyük fil avcısı var hakikatı ‘Saddam için de tecelli etti ve Kuveyt ganimetine henüz kavuşamadan ABD, kendisinin başını çektiği bir koalisyon gücüyle Saddamı Kuvey’ten tabiri caizse döve döve çıkardı. Operasyonun adı “çöl kaplanıydı” ve ABD petrol kaynaklarının Saddamın eline geçmesine izin vermemişti. Kuveyt işgali sonrasında ABD Saddam’ı müttefikler listesinden çıkardı. Şartların olgunlaşmasını bekleyen ABD’de Irak’ın Çin ile petrol anlaşması arefesinde Çin’in en büyük olması için ihtiyaç duyacağı petrolü bulamaması adına daha fazla bekleyemedi ve dünyadaki yumuşak gücünün uğrayacağı tahribatı göz ardı ederek Birleşmiş Milletlerden müdahale kararı çıkaramamasına rağmen ordusundaki askerlerin yanı sıra Blackwater gibi özel güvenlik şirketi askerlerinin ve koalisyona dahil edebildiği Avrupa ülkelerinin askerleriyle sayısı 300.000’i bulan kuvvetle Irak’ı işgal etti ve Saddamın sonu idam sehpası oldu. Saddam örneğinde görüldüğü üzere ABD başta olmak üzere Batılı güçler petrol kaynaklarının kontrolü için gemiyi azıya alıp Ortadoğu’da arka bahçelerine fil sürmek gibi pervasızca davranıp ülkelerin iç işlerine karışabiliyorlar. Bu durum ABD için çok açık bir şekilde bir devlet politikasıdır öyle ki 1979’da İran’da humeyni devrimi sonrası ABD boyunduruklu şah rejiminin devrilmesi ve akabinde 1980’de sovyetlerin Afganistan işgali sonrası Ortadoğu’da kendince iki uydu kaybeden ABD başkan Jim Carter tarafından yayınlanan yeni bir Ortadoğu doktriniyle “Basra körfezindeki çıkarları doğrultusunda gerekirse askeri güç kullanacaklarını” açıkça ifade etmiştir. Jim Carter doktrinin Türkiye’ye yansıması çok sesli olarak dile getirilmese de 1980 darbesi olmuştur. Türkiye’nin kaybedilen uydulardan birinin yerini doldurduğu düşünüldüğünde, ikinci boşluğu kim doldurdu sorusuna kanaatince bir cevap Mısırdır. 1979’da Camp David barışıyla Mısır’ bütün Arap devletlerinin tepkisini göze alıp (Arap Birliği Mısır’ın üyeliğini dondurdu) ABD tarafından İsrail’le 1948’den beri devam eden düşmanlığını bitiren barışı imzalamıştır (Bu barış’a imza atan devlet Başkanı Enver Sedat 1981’de Bu anlaşmanın verdiği rahatsızlık nedeniyle bir radikal tarafından öldürülmüştür)

Ortadoğu Üzerine Subjektif Bir Değerlendirme – 3                                  

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

NE Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!