Siirt tarihi kaynaklara göre eski bir şehirdir. Ancak bugün Siirt şehri, tarihi ve kültürel anlamda kayda değer bir ehemmiyet taşımamaktadır. Kadim bir geçmişe sahip Siirt şehrinin günümüzde tarihi ve kültürel alanda temayüz edememesinin ardında birçok farklı neden mevcuttur. Aslında bu birçok farklı nedenin önemli bir kısmı, 2006 yılında henüz siyasete girmemiş olan sosyolog Yasin Aktay tarafından çok iyi bir şekilde tespit edilebilmiştir.
2006 yılında düzenlenen “Uluslararası Siirt Sempozyumu” programında Yasin Aktay, “Şehirleşme Kültürü ve Siirt” adıyla bir tebliğ sunmuştur. Aktay bu tebliğde Siirt şehir kültürünün yok olma sürecini, 4ana travmaya -kırılmaya bağlamıştır. Bunlar; dinsel kırılma, siyasal kırılma, eşraf kırılması ve tarih kırılması şeklindedir. Aktay’a göre Siirt, dinsel kırılmayla 1900’lü yılların başına dek sürdürdüğü çok dinli-kültürlü yapısını kaybetmiştir. Siyasal kırılmayla, maruz kaldığı terör ve şiddet olayları akabinde kendi kendine yetebilecek vatandaş-birey unsurunu kaybetmiştir. Eşraf kırılmasıyla, göçlerle beraber tarihi süreçte biriktirdiği donanımlı insan ve eşraf kültürünü kaybetmiştir. Tarih kırılmasıyla da kadim eserlerini ve tarihi mimarisini kaybetmiştir.
Gerçekten de bugünkü Siirt, tarihi-kültürel manada yüzyıl önceki Siirt’e hiç benzememektedir. Siirt’in kültürel zenginliğini oluşturan Gayrimüslim unsurlar, neredeyse bütün soyut ve somut değerleriyle birlikte yok olmuşlardır. Son yıllara değin yaşanan terör ve şiddet hadiseleri de var olan insan potansiyelini sindirmiştir. Bunların yanı sıra Siirt şehrinin lokomotifi durumunda olan köklü eşraf aileler de yıllar içerisinde Siirt’ten göç etmiştir. Nitekim Siirt tarihinde önemli roller oynayan Yavuz, Kılıççıoğlu, Arıkan, Aral, Seçkin gibi birçok aileden günümüzde Siirt’te hemen hemen hiç kimse kalmamıştır. Ayrıca bilindiği üzere Siirt’in tarihi mimari yapısı hızlı bir biçimde değişmiş ve eski cas evlerle beraber tarihi birçok yapı ortadan kalkmıştır. Yani Siirt’in kimliğini ve zenginliğini oluşturan birçok unsur yıllar içerisinde berhava olmuştur. Böylece Siirt şehir kültürü de derin yaralar alarak yok olmaya sürecine girmiştir.
Geçen yazıda da bahsedildiği üzere, Siirt yüzlerce yıldır bulunduğu ve aynı zamanda hafızasını oluşturan mevkiden (yani Eski Siirt’ten) ayrılmış ve tarih boyunca neredeyse hiçbir ilişkide bulunmadığı yeni bir bölgeye taşınmıştır. Bugün Siirt nüfusunun kahir ekseriyeti, tarihi 40-50 yılı geçmeyen mahallelerde yaşamaktadır. Aynı şekilde Siirt’in tarihi mahalleleri olan Ras (Ulus),Karağol (Karakol), Babuddarb (Algül), Sok (Batı), Nazif (Sakarya), Şeyh Halef (Ülkü),Ayn Salib-Kassar (İnönü), Holaniye (Doğan), Sor-Verras (Dumlupınar), Bir’uz zukak (Conkbayır), Suveyka (Çal) gibi mahalleler de nüfus açısından gitgide zayıflamaktadır. Yine bu minvalde bu semtlerdeki tarihi eserler de günden güne harap olup yıkılmaktadır. Yani anlaşılacağı üzere Siirt şehir kültürü birçok açıdan bir yok oluş süreci içerisine girmiştir.
Bu manzarada yapılabilecek ne varsa aciliyetle yapılmaya çalışılmalıdır. Zira bir şehir kültürü, öyle 1-2 yılda oluşabilecek bir değer değildir. Bu sebeple de en azından halen bir şekilde ayakta durabilen Abdullah Alp Evi (Eski Vali Evi)-Ata-Makbule Günç Evi gibi tarihi cas evler, Ayn Salip Çeşmesi – Breyke Çeşmesi gibi tarihi çeşmeler Deyr Mir Yakup Manastırı – Hadrianus Kilisesi gibi tarihi kiliseler koruma altına alınmalı ve bu eserler hem tarihe hem de turizme kazandırılmaya çalışılmalıdır.
İbn Haldun’a göre “Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşirler.”
Siirtlilerin özdeşleşebileceği gerçek bir şehir dileğiyle…