1948 yılında Siirt tarihinde bir ilk yaşanmıştır. Siirt tarihinde ilk kez bir devlet başkanı Siirt’i görmeye-gezmeye gelmiştir. 1948 yılında Siirt’i ziyaret eden İsmet İnönü, Siirt adına böylece bir ilki gerçekleştirmiştir.[1] Aslına bakarsanız, 1948 yılındaki bu ziyaret, İsmet İnönü’nün Siirt’e ilk ziyareti değil, ikinci ziyaretidir çünkü 1935 yılında da İsmet İnönü Siirt’e gelip, Siirt’i ziyaret etmiştir.[2]Ancak o dönemler İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci ismi değil, ikinci ismidir zira o dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayatta ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi yönetmektedir.

BAŞBAKAN İNÖNÜ SİİRT’TE(1935)
İlk önce İsmet İnönü’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı iken yaptığı 1935 gezisinden bahsedebiliriz. İnönü, savaşlardan sonraki hayatının önemli bir bölümünü bucak bucak, şehir şehir yeni kurulan Türkiye’yi gezmeye adamıştır. Bu sebeple de Yozgat, Çorum, Maraş, Antep, Sivas, Erzurum, Adana, Niğde, Muş, Siirt gibi küçük-büyük birçok vilayeti gezmiş ve buralarda çeşitli incelemelerde bulunmuştur. 1935 yılında da Mardin Midyat üzerinden Siirt’e gelen İsmet İnönü, Siirt’te bazı temaslarda bulunmuş ayrıca bölge valilerinin katılımıyla Siirt’te geniş bir toplantı düzenlemiştir.[3] Siirt’in bu dönemlerde çok sayıda büyük problemi vardır ancak bunlardan en can yakanı ve yıllardır süregeleni ise tartışmasız Siirt’in susuzluk derdidir. Eski kayıtlara göre Siirt, adeta susuzluktan kıvranan bir Kerbela’dır. [4] Bu sebeple Siirtliler, hazır Başbakan’ın Siirt’e gelişinden de istifadeyle bu büyük dertlerinin çözümü için bizzat İsmet İnönü’ye çıkmak isteyeceklerdir. Fakat Siirtliler arasından İsmet Paşa’nın karşısına dikilip ona bakarak “Kerbela’ya dönen Siirt’in su meselesini artık çözün” diyebilecek hiçbir gönüllü çıkmaz. -Ki bu cesaret de öyle kolay bir iş değildir. Zira Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ardılıdır. Osmanlı İmparatorluğu monarşiyle yönetilen, padişahların Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak vasıflandırıldığı bir devlettir. Bu devletten sonra her ne kadar cumhuriyet idaresi tesis edilmiş olsa da insanlar devleti ve devlet yöneticilerini hala çok yüce ve her hususta muktedir olarak kabul etmektedirler.

Nitekim genel olarak Osmanlı’da vatandaşlar öyle kolay bir şekilde padişaha ulaşıp dert ve meramlarını direkt padişaha anlatma imkanına sahip değillerdi. Osmanlı’nın 2. adamı olarak kabul edilen sadrazamlar dahi padişaha en ufak bir durumu arz etmek istediklerinde cümleye şöyle başlarlardı: “şevketlü, kerâmetlü, mehâbetlü, kudretlü velî-ni‘metim efendim padişahım”[5]… Bu tür eski geleneklere binaen Siirtlilerden hiç kimse muhtemel İsmet İnönü hiddetine ve gazabına uğramak istememiştir. Bu yüzden de şöyle bir formül geliştirilmiştir. Medrese sisteminde değil, modern Türkiye eğitim sisteminde tahsil gören Türkçeyi iyi konuşan küçük Siirtli bir çocuk seçilecektir. Bu çocuk Yeni Cumhuriyet’in cismanileşmiş haliyle Milli Şef’in huzuruna çıkacak ve Siirt’in yüzyıllardır süren derdi için Milli Şef İsmet İnönü’den himmet talep edecektir. Peki, Siirtlilerin seçtiği bu küçük çocuk kim olmuştur?

Siirtliler arasından seçilen bu küçük çocuk, ortaokulu yeni bitirmiş, 1935’te daha on beşinde olan geleceğin ses getirecek hukukçusu ve milletvekili Fikri Şendur’un ta kendisidir. Siirtliler küçük Fikri Şendur’a İsmet Paşa’ya söylemesi gerekenleri öğretmişler ve ardından onu İsmet Paşa’nın bulunduğu Siirt Halkevi’ne yollamışlardır. Fikri Şendur’da kendine öğretilenleri teker teker saymış ve nihayetinde de “Su İsteriz!” Paşam, demiştir. İsmet İnönüde yanında bulunan dönemin Siirt Valisi Sakıp Beygo’ya dönerek “Ne kadar para lazım Sakıp Bey” diye sormuştur. Siirt’in imarıyla özdeşleşen ve bu yüzden de Siirtlilerin gönlünde ayrı bir yere sahip Sakıp Beygo ise yüzyıllardır süren bu derdin çözümü için muhtemelen olması gerekenden çok daha aşağı bir rakam telaffuz etmiş ve “Efendim, 300 bin küsur para lazım” demiştir. Bunu duyan ismet Paşa etrafına şöyle bir bakmış ve “Değmez” cevabında bulunmuştur. Yani; Kerbela’ya dönen Siirt’in su derdi, 300 bin küsur liraya değmez, sözünü Siirt için telaffuz etmiştir. Anlattığımız bu hikâyenin müddeisi yani iddia sahibi o günün küçük çocuğu, Demokrat Parti iktidarında ise Siirt’in milletvekili olacak Hukukçu Fikri Şendur’dur. İsmet İnönü bu iddiaları bilahare yalanlamış, benim böyle bir sözüm yoktur, ifadesini kullanmıştır.[6] Ancak Fikri Şendur 1958 yılının Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği bir demeçte, İsmet İnönü’yü mücrimlik ve günahkarlıkla suçlamış ve o günün şahitlerinin hala yaşadığını belirterek hadisenin tüm Siirtlilerce zaten bilindiğini-unutulmadığını ifade etmiştir.[7]

Nitekim 1935 yılındaki bu gezisinde Siirt üzerine bazı notlar alan İsmet İnönü’nün yazdıkları bilahare “İsmet Paşa’nın Kürt Raporu” adıyla basılmış ve bu sayede hem bu olayın kanıtlanması sağlanmış hem de ayrıca Siirt üzerine daha fazla bir tespitin de olduğu fark edilmiştir:
“Siirt, Türklüğe hevesli bir Arap şehridir. Fırka merkezimizdir. Tüccar ve hükümete yakın, muti halkı vardır. Havası gayet iyi olan Siirt, susuz, pis bir trahom merkezidir. Şarkından Botan Çayı, garbinden Kezer, Başur Çayları, gür nehirler halinde akarken, Siirt’e su getirmek büyük paralara ihtiyaç göstermektedir. Subaylar ve işyarlar bugünkü muvasalasızlıktan, hastalıktan, tozdan ve susuzluktan, gümüş para sürümünden pek muzdariptirler. Botan’dan su ve elektrik getirmek, bir keşfe göre 750 bin lira masraf istermiş; bütün Siirt 750 bin lira değmez. Taşla alçıdan 10-15 günde yapılan evler nihayet 20 sene dayanırmış. Ben öyle gördüm ki, Siirt’in doğusunda veya batısında yakın bir su başına nakli en doğru karar olacaktır. Halk, kolayca yeni Hükûmet merkezine geçecek ve şehrini az zamanda yeniden kuracaktır. Siirt’in doğuya naklini tercih ederim.”[8]
Ancak şu açıkça belirtilmelidir ki bizim burada yaptığımız, herhangi bir tarihi kişiliği ne melekleştirmek ne de şeytanlaştırmaktır. O dönemlerdeki Türkiye, birçok yönden zayıf ve fakir bir ülkedir. Nitekim o dönemlerde ne Siirt Belediyesi’nin ne Siirt İl Özel İdaresi’nin genel bütçeleri dahi yukarıda zikredilen rakamların yanından bile geçememektedir.[9] Ayrıca şu da belirtilmelidir ki, o dönemlerdeki Türkiye teknik imkanlar açısından çok zayıf bir ülkedir, bu sebeple ülkenin birçok farklı şehrinde hakeza susuzluk problemleri büyük sıkıntılar olarak devam etmiştir.[10] Ancak yine de İsmet İnönü’nün Siirt’in susuzluk derdini tam anlayamadığı ve Siirt’i daha uzun yıllar susuzluğa mahkum ettiği de bir gerçektir. Zira ilerleyen yıllarda artan Siirtli nüfusa Siirt’teki birkaç çeşme hiç yetmeyecek ve Siirt’te su yüzünden cinayetler işlenecek,[11] Siirtliler kendi evlerinin yakınında kuyular açtıracak ancak bu durum sağlıksız ve tehlikeli durumlara sebebiyet verecektir.[12]
CUMHURBAŞKANI İNÖNÜ SİİRT’TE (1948)
İsmet İnönü’nün 1948 yılında gerçekleştirdiği ikinci gezisi ise Siirt adına hem tarihi hem de siyasi olarak çok önemli ve kritik bir hadisedir. 2 Mart 1948 tarihinde binlerce Siirtli ülkenin cumhurbaşkanını canlı bir şekilde görmek için Ebulvefa Türbesi’sinin önüne akın etmiştir. Siirt’in önde gelenleri ise mesela; dönemin Vali Vekili Turgut Başkaya, Belediye Başkanı Lütfi Kayra, CHP İl Başkanı Kadri Oktay, Demokrat Parti İl Başkanı Abdullatif Atılğan, milletvekilleri Sabri Çeliktuğ ve Lütfi Yavuz gibi birçok isim ise Kurtalan’a gidip, hususi trenle gelecek olan İsmet İnönü ve maiyetini beklemeye koyulmuşlardır. Saat 11.30’da Diyarbakır’dan Kurtalan’a gelen İsmet İnönü, saat 13.00 sularında da Siirt Ebulvefa Türbesi’nin önüne varmıştır. Burada bir anda oluşan “Yaşa! Var Ol!” gibi tezahüratlar tüm Siirt’ten duyulmaya başlanmıştır. Tezahüratlar neticesinde İnönü, arabasından inip halkı selamlamış ve bugünkü eski Valilik Binası’na kadar halkla beraber yürümüştür.[13]

Hükümet konağında biraz istirahat ettikten sonra asıl Siirt’e gitmek için arabasının hazırlatılmasını istemiştir. İlk önce Askeri Gazinoya gitmiş, burada biraz meşgul olduktan sonra da Siirt Belediyesi’ne geçmiştir. Siirt Belediyesi Salonu’nda Siirt’in önde gelenlerini kabul eden İnönü, Siirtlilerin talep ve şikayetlerini ayrı ayrı dinlemiştir.

Peki bu salonda o gün hangi Siirtliler mevcuttur ve o gün orada neler konuşulmuştur? Salonda, Fabrikatör Celal Aral, Kuyumcu Zeki Altuncu, Tüccar Haydar Koyuncu, Terzi Lütfi Güldoğan, Terzi Derviş Amcaoğlu, Terzi Abbas Akkor, Fotoğrafçı Nasri Bingöl, Çiftçi Enver Bedük ve Müteahhit Bahri Ağaoğlu gibi onlarca Siirtli vardır. Bu isimlerin her biri tek tek talep ve maruzatlarını uygun bir üslupla dile getirmeye çalışmışlardır. Talep ve şikayetlerin önemli bir kısmının Siirt’te uzun yıllardır süren susuzluk, işsizlik, yoksulluk konularında yapıldığı o günün gazetelerinden anlaşılabilmektedir. Bu talep ve şikayetleri üzerine İsmet İnönü ya yanındakilere çözüm için notlar aldırmış ya da yuvarlak cevaplar vererek diğer meselelere geçmiştir. Saatlerce süren bu toplantının bir anında Müteahhit Bahri Ağaoğlu çok net ve keskin bir sesle İsmet İnönü’ye seslenerek: “Paşa hazretleri biz Siirtliyiz ve Siirtli olmakla da iftihar duyuyoruz, yalnız bazı kimseler ve bilhassa bazı Valiler Siirtli olduğumuzdan dolayı bize hakarette bulunuyorlar, bu durumun önlenmesini istiyoruz” demiştir. Bu sitem dolu sözler salonda bir anda buz etkisi yaratmıştır. Zira bazı valilerden kastın, direkt olarak Siirt Vali Vekili Turgut Başkaya olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim aynı salonda olan Vali Vekili Turgut Başkaya tek kelime etmeyerek oturduğu yerde sadece sükût etmiştir Tek Parti döneminde ülkenin Milli Şefi olarak tanınan İsmet İnönü’ye kendi atadığı valiyi yüzüne karşı şikâyet etme cesareti hem tüm salonu hem şaşırtmış hem de heyecanlandırmıştır. Ancak İsmet İnönü vakarını koruyarak keskin bir tepki vermekten kaçınmıştır. Bahri Ağaoğlu’nu sözlerini de sonuna kadar dikkatle dinleyerek Ağaoğlu’nun lafını hiç bölmemiştir. Zira İsmet İnönü her ne kadar asker kökenli biri olsa da akıllı ve soğukkanlı bir insan olarak tanınmıştır. Bu fıtratına binaen de bu olaya da hararetle yaklaşmamış ve Bahri Ağaoğlu’na bakarak, “Aferin oğlum, açık konuştuğuna memnunum” demiş ve onu anladığını ve hak verdiğini beyan edecek şekilde bir üslup takınmıştır.[14]
Peki daha sonra ne olmuştur? İsmet İnönü tarafında neredeyse hiçbir şey, Siirt tarafında ise neredeyse her şey… İsmet İnönü dediğimiz gibi olaylara hararetlere yaklaşan ve hızlı ve keskin kararlar alan bir kişiliğe sahip değildir. İsmet İnönü’ye muhtemelen bu tür gezileri boyunca yüzlerce talep ve şikâyet bildirilmiştir. İsmet İnönü de genel olarak yaptığı gibi bu tür olayları oluruna bırakmıştır.

Belediye salonunda 2-3 saat geçiren İnönü, Siirtlilerin yoğun alakası altında belediyenin biraz yukarısında bulunan Vali Konağı’na geçmiştir. Burada CHP İl Başkanı Kadri Oktay ve CHP’nin Siirt’te ileri gelenlerinden olan Haydar Kılıççıoğlu ve Demokrat Parti İl Başkanı Abdüllatif Atılğan ve Demokrat Parti’nin Siirt’te ileri gelenlerinden olan Enver Bedük’ü kabul etmiş kendileriyle uzun bir hasbihalde bulunmuştur.

Az önceki olaya gelecek olursak Siirt tarafında kılıçlar çekilmiş ve Siirt iki cepheye ayrılmıştır. İsmet İnönü’nün 1948 yılındaki gelişinden yaklaşık bir ay önce yayın hayatına başlayan Demokrat Siirt Gazetesi Siirt muhalefetinin bayraktarlığını yapmıştır. Diğer tarafta ise Vali Vekili Turgut Başkaya mutlak itaat bekleyerek Siirt’in önde gelenleriyle karşıt bir cephe oluşturmuştur.
Peki, bu olayın aslı astarı nedir? Bahri Ağaoğlu neden Turgut Başkaya’yı kastederek “Bazı valiler Siirtli olduğumuzdan dolayı bize hakarette bulunuyorlar” demiştir? Demokrat Siirt Gazetesi de hem bu olayı hem de Turgut Başkaya’nın diğer icraatlarını aylarca neden gazete sütunlarında çok keskin bir şekilde işlemiştir?
İlk önce, vali vekili bilahare asil vali olacak Turgut Başkaya’dan bahsedebiliriz. Turgut Başkaya erken yaşlarından itibaren önemli görevlere gelmiş, 40’ında ise Siirt Valisi olmuş genç bir bürokrattır.[15] Ancak Turgut Başkaya her fırsatta görev yaptığı Siirt’i ve Siirtlileri beğenmediğini açık şekilde gösterecek tutum ve tavırlarda bulunmuştur. Örneğin; o dönemlerde lise mezunu Siirtli bir genç yanına geldiğinde ve iş talep ettiğinde; “Siirtli isen sana görev veremem”, diyebilmiş[16], Siirtli bir müdür tayin isteğinde yine aynı şekilde “Siirtlisin, imkânı yok” gibi cevaplarda bulunmuştur.[17] Netice olarak bu tür tutum ve davranışlar Siirtlileri çok rahatsız etmiş ve öfkelendirmiştir.

İsmet İnönü’nün 2. gezisinden kısa bir süre önce ise İstanbul’da Demokrat Siirt Gazetesi adıyla muhalif bir gazete yayın hayatına başlamıştır. Fuat Yazgan, Hilmi Seçkin, Edip Şimşek gibi İstanbul’da okuyan ya da okumuş Siirtli gençlerin arzusu ve desteğiyle kurulan Demokrat Siirt, İstanbul’da bulunmanın da rahatlığıyla çok ağır ifade ve karikatürlerle Siirt’in mevcut yöneticilerini ve idarecilerini hedef almıştır.[18]Öncelikli olarak Vali Turgut Başkaya’yı hedef alan Demokrat Siirt, bu arada Siirt Belediye Başkanı Lütfi Kayra, Siirt Milletvekili Lütfi Yavuz gibi isimleri de keskin şekilde defaatle eleştirmiştir. Siirtli bu tür önde gelenleri korkaklık ve dalkavukla suçlayan Demokrat Siirt, Turgut Başkaya’nın Siirt’ten gitmesi için elinden geleni yapmıştır. Ancak bilakis Turgut Başkaya Siirt’teki görevinden alınmamış, asaleten Siirt Valisi olarak Siirt’e atanmıştır.[19] Bunda Belediye Başkanı Lütfi Kayra’nın Turgut Başkaya’nın yanında yer alması[20], Müteahhit ve Siyasetçi Bahri Ağaoğlu’nun da bilahare çekinerek benim kastım Vali Turgut Başkaya değildir, demesi de etkili olmuştur.[21]Bu şartlarda güçlenen Turgut Başkaya Siirt’te tam bir otorite sağlamış ve Demokrat Siirt Gazetesi’nin Siirt’e girmesini fiili olarak yasaklamıştır. Bu tür sebeplerle Demokrat Siirt Gazetesi uzun bir dönem asıl okuyucusuna ulaşamamış ve gazete uzun bir süre yayın yapamaz duruma gelmiştir.[22]

Daha önce belirttiğimiz gibi etik değerlere sahip herhangi bir tarihçi ya da araştırmacı taraf tutmamalıdır. Bizim de acizane duruşumuz ve ilkelerimiz bu yöndedir. Bu yüzden açık söylemek gerekirse bizim şu ana dek anlattıklarımız genel olarak Siirtlilerin tutumlarını ve görüşlerini yansıtmıştır. Zira Vali Turgut Başkaya tarafına geçtiğimizde işin rengi biraz değişmektedir. Bu sebeple de Turgut Başkaya cihetinden de olayları genel olarak ele almamız beklenilmelidir.
Bu çerçevede her şeyden önce Siirt, Turgut Başkaya için çok büyük bir hayal kırıklığıdır. Turgut Başkaya üniversite eğitimini başkent Ankara’da almış bilahare İstanbul Emniyet’inde yönetici olarak çalışmıştır. Ankara ve İstanbul’dan sonra Siirt gibi küçük ve gelişmemiş bir şehir, Turgut Başkaya için tam bir sukutuhayaldir. Zira Turgut Başkaya’ya göre Siirt, uzağında uzağında bir şehirdir ve Siirtli erkeklerinin önemli bir bölümü halen geleneksel giysiler giyip, sarık ve takkeler takmakta, Siirtli kadınlarının önemli bir bölümü ise çarşafsız sokağa çıkmamaktadırlar. Ayrıca Siirt’te Türkçe konuşan da neredeyse kimse yoktur. Turgut Başkaya Siirt merkezinde Arapçanın dışında, Siirt etrafında ise Kürtçe dışında bir dil duymaz. Milliyetçilik ve laiklik temelli ulus-devlet mantalitesiyle yetişen Turgut Başkaya için bu durumlar çok ama çok can sıkıcıdır. Bu durumlara binaen Turgut Başkaya, Siirt’e ve Siirtlilere karşı yoğun bir antipati geliştirmiştir. Kendisini ağır ve yoğun bir şekilde eleştiren İstanbul merkezli “Demokrat Siirt” gazetesinin Siirt’e girişini fiili olarak yasaklamış, bu gazetenin Siirt ile irtibatının kesilmesi için elinden geleni yapmıştır. Nitekim Demokrat Siirt gazetesinde Turgut Başkaya’nın Siirt’ten ayrılmasına kadar istikrarlı bir şekilde yayın yapamamış, ilerleyen süreçlerde ise eski gücünü büyük oranda kaybetmiştir. Böylece Siirt tarihinin en profesyonel gazetelerinden biri olarak yayın hayatına başlayan Demokrat Siirt, Siirt’e birçok açıdan birçok katkı sağlayabilecekken bu tür olaylar sonrasında arzuladığı randımanı bir daha yakalayamamış ve Siirt’in diğer gazetelerinin bir muadili haline gelmiştir.
[1]Siirt Gazetesi, “Sayın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Şehrimizi Şereflendirdiler”, 6 Mart 1948, s.1.
[2] Ulus Gazetesi, “Başbakanımız Siirtte”, 6 Temmuz 1935, s.1.
[3] İnönü Vakfı, İsmet İnönü’nün 1924 – 1973 Arası Yurtiçi ve Yurtdışı Gezileri, https://www.ismetinonu.org.tr/ismet-inonunun-1924-1973-arasi-yurtici-ve-yurtdisi-gezileri/, Erişim Tarihi: 20.04.22; İnönü Vakfı, Tarihte Bugün – 6 Temmuz, https://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-6-temmuz/, Erişim Tarihi: 20.04.2022
[4] Mithat Erden, “Su! Su! Su! Yine Su!”, Siirt Gazetesi, 6 Mayıs 1944, s.1.; Demokrat Siirt, “Siirt Yakında Suya Kavuşuyor Mu?”, 18 Şubat 1948, s.1.; Demokrat Siirt, “Kerbelâya Yataklı Vagon Kel Başa Şimşir Taraktır”, 7 Ağustos 1948, s.1.; Bedii Şehsuvaroğlu, “Mahrumiyet Bölgelerinden: İstanbuldan Siird’e”, Akşam Gazetesi, 6 Ağustos 1949, s. 4.
[5] Mübahat S. Kütükoğlu, “Elkab”, DİA, XI, (1995), s. 52
[6] Ömer Obuz, Siirt’in Cumhuriyet Serüveni (1923-1950) Gelenek, Modernite, Milli Kimlik, İstanbul, Akıl Fikir Yayınları, 2017. s. 174
[7] Cumhuriyet Gazetesi, “Siird Mebusunun İnönüne Verdiği Cevab”, 15 Kasım 1958, s. 5.
[8] Cumhur Kılıççıoğlu, Kılıççıoğlu İnönü’nün Kürt Raporunu Yazdı, Bianet, https://m.bianet.org/bianet/siyaset/103890-kiliccioglu-inonu-nun-kurt-raporunu-yazdi, Erişim Tarihi: 22.04.2022
[9] Siirt Gazetesi, “Şehir Meclisi Reis Sabri Çeliktuğun Başkanlığında Toplandı”, 17 Nisan 1943, s.1.; Siirt Gazetesi, “İl Genel Mecisi Yıllık Toplantılarını Bitirerek Dağıldı”, 26 Ekim 1946, s.1.
[10] Yeni Mardin, “20. Asrın Kerbelası: Mardin”, 31 Temmuz 1962, s.1.
[11] Son Posta Gazetesi, “Siirdde Su Yüzünden Adam Öldürenin Muhakemesi”, 16 Ağustos 1947, s. 6.
[12] Siirt Gazetesi, Bir Kadın Kuyuya Düştü, 1949, s. 2.
[13]Demokrat Siirt, “İnönü Siirt’te”, 3 Mart 1948, s. 1-4.; Siirt Gazetesi, “Siirt Gazetesi, “Sayın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Şehrimizi Şereflendirdiler”, 6 Mart 1948, s. 1-2.
[14] Demokrat Siirt, “İnönü Siirt’te”, 3 Mart 1948, s. 1-4.; Siirt Gazetesi, “Siirt Gazetesi, “Sayın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Şehrimizi Şereflendirdiler”, 6 Mart 1948, s. 1-2.
[15] Biyografya, Turgut Başkaya, https://www.biyografya.com/biyografi/6129, Erişim Tarihi: 28.04.2022
[16] A. Hilmi Seçkin, Bir Hâkime Yakışanı Yazdım, İstanbul, Literatür Yayınları, 2018, s.83
[17] Demokrat Siirt, “Cacaz Nahiye Müdürü Siirtte Raporlu Hemşerimiz Fevzi Bedükten Aldığımız Bir Şikayet Mektubunu Aynen Neşr Ediyoruz”, 10 Nisan 1948, s. 1.
[18] A. Hilmi Seçkin, Bir Hâkime Yakışanı Yazdım, s.84-85.
[19] Siirt Gazetesi, “Sayın Turgut Başkaya Siirde Asıl Vali Tayin Edildi”, 20 Mart 1948, s. 2.
[20] Siirt Gazetesi, “Demokrat-Siirt’e Cevabım”, 27 Mart 1948, s. 1.
[21] Demokrat Siirt, “Ah Bu Zihniyet… Renk Mes’elesi”, 23 Nisan 1948, s. 1-3.
[22] A. Hilmi Seçkin, Bir Hâkime Yakışanı Yazdım, s.84-86.
Video: