ABD’nin Ortadoğu’da pervasız müdahalelerine örnekler bitmez ama yukarıda söz ettiğim” Petrol laneti” ve “Hollanda hastalığına” değinelim. Ortadoğu’daki petrol kaynaklarının gelirleri öyle bir boyuta ulaşmıştır ki devletlerin vatandaşlarından vergi toplama gereği duymamalarına dolayısıyla halktan bir vergi alma gereğini duymamanın verdiği şeffaf olma ve demokratik olma zorunluluğunu hissetmemelerine neden olmuştur. Tarihte ilk parlamento ve vergilendirme hususlarını ülkeyi yöneten egemen güce karşı denge unsuru olarak kullanan İngilizler, halkın vergi vermesi ve parlamentonun vergi toplamasına izin vermesiyle 1215’teki Magna Carta gibi büyük bir haklar bildirgesinden tutunda devamındaki yıllarda kralı sınırlayan bütün uygulamalara kadar vergi toplanmasına izin kartını kullanarak sonuç elde etmiştir. İşte Ortadoğu’daki petrol zengini ülkelerin( Irak, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt Bahreyn) böyle bir denge mekanizması yoktur. Bu husus Ortadoğu’daki devletlerin kuruluşunda da etkili olunca şeffaf ve demokratik olma zorunluluğunun hissedilmemesi, sorunları daha da derinleştirmiştir. Petrol lanetinin bir boyutu bu iken diğer bir boyutu da yukarıda İran ve Irak örneklerinden görüldüğü gibi Uluslararası güçlerin iştahını kabartmış ve her türlü anti demokratik ve insanlık dışı muamelede de bulunmalarına ve bölge haklarının başına bela olmalarına neden olmalıdır. Kısacası petrol kaynaklarının cazibe darlığı bölge halklarının Kendi kaderini tayin etmesinin adeta önüne geçmiştir. Bir diğer kavramımız “Hollanda hastalığıydı.”
Bu kavram petrol gelirlerinin ülkenin neredeyse bütün ihtiyaçlarının karşılayabilmesine neden olması sebebiyle bu ülkelerde başka bir sektörün geliştirilmesine gerek duyulmaması ve bu yüzden ülkedeki petrol sanayisi dışında hiçbir sektör gelişmemesidir. Bu tek sektörcü ekonomi gerek petrol piyasalarında yaşanan dalgalanmaların ülke ekonomilerinde ağır tahribatlara neden olması gerekse de gelirlerin hep dışarıdan olmasına endeksli kırılgan bir ekonomi yaratması sebebiyle bu ülkeler tarafından Hollanda hastalığından kurtulmak adına alternatifli bir ekonomiye geçiş için modeller üretilmiştir. Bunun tipik bir örneği Bahreyn’in telekomünikasyona girmesi gösterilebilir. Ortadoğu’da petrol konusunda iki hususu daha ifade etmek isterim. Birincisi petrol şirketleri ve petrol üreticisi olan ülkeler arasında yoğun bir mücadele olduğudur. Bu mücadelenin sonunda 1960’da Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü(OPEC) Suudi Arabistan ve Venezuela önderliğinde kurulmuştur. Bu örgütle birlikte petrol üreticisi ülkeler uluslararası petrol şirketlerine karşı fiyat belirleme ve pay hususunda birlikte hareket ederek gelirlerini artırmayı hedeflemişlerdir. İkincisi husus da şudur, 1973 yılındaki Arap İsrail savaşında ABD ve Batının İsrail’e desteğine kızan Arap ülkeleri petrol ihracını durdurmuş ve dünyada petrol krizi çıkmasına neden olmuştur. Bu durum batılı ülkeleri de başka kaynaklar aramaya gitmiştir. Sovyetlerin dağılmasından sonra Hazar bölgesindeki petrol çalışmaları bu duruma örnek gösterilebilir.
Petrol konusuna değinirken adının geçtiği İsrail aslında Ortadoğu üzerine yazılıp veya konuşulduğunda belki de ilk değinilmesi gereken konudur. En azından Ortadoğu’daki savaş ve şiddetten söz edilecekse İlk argüman olarak karşımıza çıkmaktadır İsrail devleti. Her ne kadar Samuel hungtington, Daniel Pipes gibi Oryantalistlere göre savaş ve şiddet bölgenin kaderi hatta Ortadoğu’ya özgüdür, şeklindeki kabullerine ve bu düşünceye dayanan aynı zamanda yine Batılı düşünürler olan Bassam tibi (Ortadoğu’daki şiddeti dış güçlerin bölgeye müdahalelerine bağlar), Steven heydman (şiddetin ve savaşın Ortadoğu’ya özgü olmadığını savunur), Miryam Sali ve arkadaşları (şiddet ve savaşa neden olan ekonomik zayıflık az gelişmişlik ve siyasi kurumların zayıflığı gibi hususlar Ortadoğu’ya özgü değildir izahIyla anlatır), tarafından anti tezleri yazılan Oryantalist düşüncenin ürünü olan “Demokratik Barış Tezi”bu hususta gerçek dışı argümanlar ileri sürse de bölgenin geçmişine baktığımızda 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine geçişinden 20.yüzyıla kadarki dönemde pek çok az hadisenin yaşandığını görüyoruz. Bir Yemen isyanı ve birkaç Vahabi isyanı dışında ciddi bir savaş ve şiddet olayı olmamıştır. Hatta yaklaşık bu 400 yıllık süreçte, 1948’den günümüze kadar yaşanan şiddet ve savaş olayı nispetinde olay yaşanmamıştır. Bu hususta yabancı ve tarafsız bir kaynak olarak Ortadoğu’nun 2000 yıllık tarihini anlatan” Bernard lewis’in “Ortadoğu “isimli kitabına da bakılabilir. Yukarıda 1948’den günümüze diyerek 1948 tarihini milat aldım çünkü 1948 İsrail devletinin kuruluşunu ilan tarihidir ve bu tarihten sonra İsrail devletinin bölgede varlığıyla teşkil ettiği sorun Filistin sorunu başlığıyla dünyanın gündemine oturmuştur.