“Etrafındaki herkese düşman gözüyle bakanlar, kendisine hayali düşmanlar yaratır. Önemli olan bakabilmektir. Çünkü nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz.”
Çevremize karşı neden bu kadar ön yargılıyız? Kişilere yönelik keskin eleştiriler yöneltirken veya onlara karşı peşin hükümlerde bulunurken, hiç kendimize dönüp bakıyor muyuz?
Ben kimim ve neden kişiler hakkında bu şekilde yargı dağıtıp duruyorum? Ben ne kadar doğru taraftayım ve benim davranışlarım ne kadar sağlıklı?
Sevgili okuyucular, gürültülü bir zihin, çevresine de gürültü yaymaktadır. Çünkü bulanık ve yorgun bir ruh, iletişim problemlerine sebep olur. İnsanları eleştirmeden ya da beklentiler içerisine girmeden önce her insanın; mizacının, aile yapısının, yetiştirilme biçiminin, ruhsal yapısının, ekonomik gücünün, doğup büyüdüğü çevrenin ve irili ufaklı birbirinden farklı olabileceğini düşünmemiz gerekir. Çünkü kişiler, bu etmenlerden bağımsız var olamazlar. Dolayısıyla bu unsurlar ve çok daha fazlası bizlerin, yaşam biçimini ve düşünce yapısını büyük ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple kişilerin davranışlarını ve olaylara yaklaşım biçimlerini yargılamadan veya kişiler hakkında kalıplaşmış fikirler ortaya koymadan önce iyice düşünmekte yarar görüyorum. Çünkü bir başkası hakkında dilediğimiz her şeyi söylememiz kolaydır. Ne de olsa dilin kemiği yoktur. Toplum olarak insanların yaşadığı acılardan ve boğuştukları zorluklardan bihaber “yargı” dağıtmayı severiz. Ancak bizim bu şekilde davrandığımızı gören ve bu yaklaşım biçimini öğrenen çocuklarımız da okul, sınıf ve park gibi akranlarıyla bir araya geldikleri her alanda bizleri taklit edebildiklerini unutabiliyoruz. Ve inanın çocuklar, bazen yetişkinlerden çok daha acımasız olabiliyorlar. Çünkü söylemlerini ve davranışlarını akıl süzgecinden geçirecek yetide olmayabiliyorlar. Bundan dolayı dil söylemeden önce zihin ile özellikle kalp ile bağ kurmak gerekir. Yaptığımız davranışlar ve söylemler, kendimizde kötü duygu ve düşünceleri uyandırıyor ve kalbimizi acıtıyorsa, bu hisleri bir başkasının yaşamasına sebep olmaktan uzak durmalıyız.
Nazım Hikmet’in, Tahir ile Zühre adlı şiirinde geçen ve yaşamın her alanında önemini koruyan bir sözü ile bitirmek istiyorum:
“Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?”
Ne güzel söylemiş değil mi? Bırakın başkalarını! Siz kendinize ve kendi yaşamınıza yönelin. Emin olun kendimizle uğraşmak, başkalarıyla uğraşmaktan hem daha az yorucu hem de getirisi çok olan bir çabadır. Dolayısıyla etrafta olan her şeye değer biçmek gerekir. Bir ağaca, bir banka ya da bir arkadaşa… Ucu açıktır. Her insan aynı değildir. Donanımı, yaşadıkları ve koşulları birbirinden farklıdır. Nitekim insan da tüm bu farklılıklarıyla vardır. Bu sebeple kendisinde ne var ise hayata da onu sunar. Çünkü elinden gelen o kadardır. Hayata değer katalım. Ancak o zaman değer katanları görebiliriz.
SEVGİLER