Sevgili anne ve babalar, çocuk yetiştirme serüvenimizde, oyuncak seçimi çok önemlidir. Dolayısıyla bizler, oyuncak seçimimizde başta çocuğumuzun yaşı olmak üzere ilgisini, beceri düzeyini ve ince-kaba motor gelişimini dikkate almamamız gerekmektedir. Yani çocuğun yaşının altında ve çocuğun yaşının üstünde oyuncak alınmamalıdır. Çünkü bir çocuğun yaşının altında alınan oyuncaklar, doğal olarak çocuğun ilgisi çekmeyebilir ya da çocuk seçilen bu oyuncakla oynamaktan çok çabuk sıkılabilir. Elbette bu durumun tersi de söz konusudur. Yani çocuğun yaşının üzerinde olan oyuncaklar da alınmamalıdır. Çünkü bu oyuncaklarla oynayan çocuklar, bu seferde oyunu beceremediğini düşünebilir, bu durumda kendisini suçlayabilir ve başarısız hissedebilir.
Oyuncak seçiminde dikkat edilmesi gereken bir diğer yaş ise, küçük yaş aralığındaki çocuklar ve özellikle “0-2” yaş dönemindeki bebeklerdir. Dolayısıyla bu yaş aralığında oyuncak seçimi ilginin, duyusal ve ruhsal öneminin yanında fiziksel hasara sebebiyet verme açısından da önemlidir. Çünkü bu yaş aralığındaki çocuklar, nesneleri ve çevreyi tanımak için ellerine geçen her şeyi ağızlarına götürmektedir. Bu sebeple bu yaş aralığında; küçük, parçalı, ucu keskin, sivri ve alerjik reaksiyonlara sebep olabilecek oyuncaklar, kesinlikle seçilmemelidir.
Oyuncakların, üretildiği yer, koşullar ve ham maddesi de çok önemlidir. Bundan dolayı oyuncaklar, güvenilir yerlerden alınmalı, satıcı tarafından oyuncak ile ilgili gerekli bilgiyi öğrenmeli, oyuncağın ham maddesinin neyden yapıldığı ve nerede üretildiğine dikkat edilmelidir. (Ekonomik pahalılık ve alım gücü bizleri çok zorluyor olsa da sağlık boyutu için elimizden geldiğince imkânlarımızı zorlamalıyız.)
Çocuklara alınan oyuncaklar, çok karmaşık olmamalıdır. Kolay oynayabileceği sade ve kendi yaratıcılığını ön plana çıkarabilecek, fonksiyonel oyuncaklar tercih edilmelidir.
Son olarak en dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta ise oyuncak seçiminde, cinsiyet ve renk ayrımının yapılmaması ve çocuğun engellememesidir. İleriki yaşamları üzerinde çok büyük etkisi olan bu tutumdan uzak durulmalıdır. Mesela bir erkek çocuk, anne ve babadan oyuncak olarak bebek veya mutfak malzemesi istediğinde: “Hayır, sen erkek çocuğusun, erkekler bebeklerle veya mutfak malzemesiyle oynamaz!” dememeli bebek ve mutfak malzemesiyle oynamak istiyorsa buna imkân sağlamalıyız. Aynı zamanda bir kız çocuğunun da oynamak için anne ve babadan, kamyonet, traktör gibi oyuncaklar istediğinde: “Hayır, sen kız çocuğusun, kızlar mutfak malzemesiyle oynar!” gibi cinsiyetçi söylemlerde bulunmamalı ve çocuk örselenmemelidir.
✔Unutmayalım ki, erkek ve kız çocukları bütün oyuncaklarla oynamalı ve küçüklükten itibaren her şeyi deneyimlemelidir. Ne bebeklerle veya mutfak malzemesiyle oynayan erkek çocuklar, kız olur, ne de traktör ve kamyonet ile oynayan kız çocukları, erkek olur. Çocuklar istediği oyuncaklarla oynabileceği gibi istedikleri renklerde kıyafetlerde giyebilmelidir. Dolayısıyla anne ve babalar, mavi ve pembe renklerinin girdabına, çocuklarını sokmaktan kaçınmalıdır. Çünkü engellenen ve belirli algılar üzerinden yetiştirilen çocuklar, ileriki yaşamlarında da benzer tutumlar karşısında ziyan olmaktadır. Yazımı son olarak konuya dair bir danışanın yaşanmış öyküsü ile bitirmek istiyorum.
KISSADAN HİSSE
???? Bir yetişkin erkek düşünün ki 23 yıllık evliliğinde, kendi ihtiyaçlarını tek başına giderebilecek yetiye sahip olmasın!
????Çocukluk çağından itibaren her dediği yapılan, yemeği ağzına verilen, görünürde yetişkin biri olmasına rağmen banyo ve tırnak kesimi gibi kişisel hijyen ihtiyacı dâhi ebeveynleri tarafından karşılanan, kendisine yetemeyen ve toplumsal yapıya aykırı alışkanlıklara da sahip biridir. Üstelik kişide bu sorunlar mevcut iken evleneceği genç kadına ve ailesine bilgi verilmeden bir de evlendirilerek, bir başkasının mağduriyetine ve mutsuzluğuna sebep olunmuştur. Örf-adet, kişisel utanç, ekonomik bağımsızlığın olmaması ve çocuk gibi faktörler sebebiyle bir başkasının yükünü taşıyarak ilerleyen bu evlilikte ne yazık ki çocuklarda nasibi almış ve çok küçük yaşlardan itibaren bu kişinin, yükünü taşımak zorunda bırakılmıştır. Ebeveynlerin hatasının silsile biçimde nasıl kötü sonuçlar doğurduğunu bu hikaye ortaya koymaktadır. Sonuç itibariyle olumsuz çocukluk travmaları ile büyüyen bu çocuklar, mağdur edilmiş, mutsuz ve belki de ileride aynı sorunlarla boğuşacak yetişkinler olacaklardır. Çünkü anne ve baba çocuk için modeldir.
???? Sevgili anne ve babalar! Tabiri caizse “erkek çocuğu delisi” olmaktan vazgeçmeli ve hastalıklı çocuklar yetiştirmemeliyiz. Sözüm ona “el üstünde” yetiştirdiğimize inandığımız hastalıklı ve kendisine yetemeyen oğullarımız, bir başka insanın travması ve tüm yaşamının kabusu olabilmektedir. Dolayısıyla evlatlarınız kıymetli ise onları bir başkasına ihtiyaç duymadan yaşayabilecek donatılar ile yetiştirmelisiniz. Çünkü bir başkasına muhtaç olmayacak şekilde onları yetiştirmek ve onları hayata hazırlamak, asıl sevgi ve kıymet belirtisidir. Bunun aksini düşünenler ise çocuklarını hiç evlendirmemeli ve yanı başlarından ayırmamalıdır. Çünkü hastalıklı yetiştirilen bu oğullar, hiçbir kadının ve çocuğun göz yaşı kadar kıymetli değil!
SEVGİLER