Sorumuzun cevabı çok net, korku ve korkularımız.
Bazı kişiler, diğer insanlar tarafından kabul görmek, beğenilmek veya olası tepkilerden kaçınmak amacıyla toplum içerisinde birtakım zırhlar giyerler. Takındıkları bu yapay gerçeklik, asıl kendileri olmadığı gibi zamanla ortaya çıkan bu maskeli balolarda asıl benliklerini, kendileri de unutmaya başlar. Bu kişilere gösterilen ilgi, saygı ve beğenme “ben” olana değil büründükleri yeni “sen” olana gösterilir. Dolayısıyla bizler, toplumsal maskelerimizi indirdiğimiz vakit gerçek duygularımızı ve düşüncelerimizi birbirimize açabiliriz.
Bu doğrultuda şunu bilmekte de yarar var. Hayatımızın merkezinde salt bir kişi, bir eşya veya bir olay olamaz. Çünkü nasıl ki puzzle parçalarından biri eksik olduğunda, görsel tamamlanamıyorsa, bizler de bütün olarak var olup, bizim için kıymetli olan ne varsa onlar ile tamamlanırız. Dolayısıyla birçoğumuz, başkalarıyla iletişim kurarken, onlara bağımlı gibi hissediyoruz. Kaybetme, üzme, üzülme ve terkedilme kaygısıyla, kendi duygu ve düşüncelerimizi hiçe sayarak, irademizi başkalarına ve onların keyfi tutumlarına mahkûm edebiliyoruz. Dolayısıyla hoşumuza gitmeyen ve istemediğimiz durumlar için bu kişilere hayır diyemeyebiliyoruz. Çünkü hayır diyememenin temelinde irade eksikliğinin ve ben olamayışın yattığının ne yazık ki farkında değiliz. Nitekim insan ilişkileri, çok karmaşık yapıdadır. İnsan olarak etkileşim içerisinde bulunduğumuz kişilerin, hayatında olumlu ya da olumsuz birtakım izler bırakabiliriz. Birinin acısı olurken, bir başkasının mutluluk sebebi olabiliriz. Dolayısıyla birilerini beslerken, bir diğerini yok edebiliriz. Burada belirleyici olan insan ilişkilerinde kendimizi nerede görmek istediğimizle ilintilidir.
Gündelik yaşamdaki pratiklerimizden tutunda, iş ortamımızda, toplumsal reaksiyonlarda, üst yapı kurumu olan siyasete kadar hiçbir alanda hayır demeyi bilmiyoruz ve başkalarının eksikliğini, bencilce yaklaşımlarını ısrarla durdurmak istemiyoruz. Böylece kendi heybemizden eksilmeyi tercih ediyoruz. Oysa “hayır demek” başkalarıyla aramıza sınır koymak ve istedikleri zaman geçemeyecekleri bir eşik yaratmak olduğunu unutuyoruz. Şöyle ki; “benim sınırım ve kabullerim bu ve sen ya da herhangi birisi, istemediğim tutum ve davranışlar ile belirlemiş olduğum bu eşikten öteye geçemezsiniz” ifadesinin dışavurumudur. Elbette bu şekilde davranmak, bazı kişileri kaybettirecektir. Ama bu şekilde hareket etmek, kendi özsaygımızı bize kazandırırken, karşımızdaki kişilere de hatalı davranışlarını düzeltme imkânı yaratacaktır. Dolayısıyla başkalarının kabullerine göre yaşamaktansa, kendi doğrularımız ve beklentilerimiz üzerinden ilişki geliştirmek, bizim için daha doğru adım olacaktır. Çünkü fizyolojik ihtiyaç olan detoks, aynı zamanda sosyolojikte bir ihtiyaçtır. Bu sebeple ruhumuzun da ihtiyacı olan insan detoksunu da mutlaka yapmalıyız.
SEVGİLER