“Üzerini örttüğümüz her şeyin altında kalırız.”
Selam Güzel Dostum
Yine bir çarşamba günü, yine Ne Haber Ajansı aracılığıyla birlikteyiz sevgili dostum. Umarım haftan iyi geçiyordur. İyi ki varsın, iyi ki bu yazımı okuyorsun, yazdıklarıma değer verdiğin için teşekkür ederim, çok değerlisin. Bugün ilgi çekici olduğunu düşündüğüm bir kavramı konuşacağız: Persona.
Persona İsminin Çıkış Noktası
Persona, İsviçreli ünlü psikiyatr Carl Gustav Jung’un ‘’Analitik Psikoloji’’ kuramının bir parçası olmadan çok önce de kullanılan bir kelimeydi. Antik Yunan tragedyasında sahneye çıkan oyuncuların taktıkları maskelere ‘’Persona’’ denirdi. Bu maskelerdeki mimikler maskeyi takan kişiye bir duygu kazandırıyordu; öfke, neşe veya hüzün… Elbette maskenin altındaki yüzün ile maskenin duygusu aynı değildir. Maske gülerken, asıl yüz hüzünlü olabilir.
Carl Gustav Jung
Sigmund Freud ve Alfred Adler ile birlikte psikanalizin kurucularından biri olan Jung, bir süre sonra Freud ile anlaşmazlıklar yaşar ve ‘’Analitik Psikoloji’’ adını verdiği kendi kuramını oluşturur. Bu kuramdaki kavramlardan Persona’yı iyi anlayabilmek için diğer bir kavramı, ‘’Gölge’’yi de bilmek gerekir. Gölge’yi kısaca, insanın hayvanî eğilimlerini, yaratıcılığını ve kendi oluşunu barındırır. İşte Persona, Gölge’mizi saklamaya, bastırmaya yarayan ruhsal bir maskedir.
Elalem Ne Der?
İş yerinde, okulda, sokakta hatta evimizin içinde bile çoğu zaman olduğumuz kişiden farklı davranırız. İçimiz kan ağlarken dışarıya gülücükler dağıtabiliyoruz. Patronumuzdan nefret ederken işsiz kalmamak için ona karşı saygı maskesini takabiliyoruz. Bazen sevmediğimiz insanları seviyor gibi yaptığımız, aslında hiç de kibar biri olmadığımız hâlde kibar gibi davrandığımız oluyor. Kendi istediğimiz kıyafeti değil, toplumun istediği kıyafeti giyiyor, yaratıcılığımızı bastırıyor, kabullenmek için herkes gibi oluveriyor, herkes rolü yapıyoruz. Bu roller bir yere kadar faydalıdır. Toplumsal düzeni sağlamak, hayatımızda bir denge kurmak için zaman zaman Persona’larımız imdadımıza yetişebilir. Ama sürekli maske takarsak bir süre sonra kendimiz ortadan yok olur, maskeden ibaret kalır ve varoluşsal sancılar altında inim inim inlemeye başlarız.
Gölgelerin Gücü Adına
Biz ruhumuza tonlarca kilo ağırlık yapan Persona’larımızı takarken, bu ağırlıkların altına gizlediğimiz Gölge’miz çığlıklar koparmaya başlar;
- Kendim olmak istiyorum!
- Bu, ben değilim!
- Bu düzenin Allah belasını versin!
- Ağız dolusu küfretmek vardı şimdi o herife!
- Bu insanlardan nefret ediyorum.
- Benim burada ne işim var?
- Bu yaşam tarzı bana ait değil!
Biz toplumca kabul edilmek ve kendimizi güvende hissetmek adına Persona’mızı takmaya devam eder ve ‘’miş gibi’’ yaşarken zamanla Gölge’mizin de sesi kısılır ve hayattan tat alma amacımız bile kalmaz, sadece yaşamak için yaşamaya devam ederiz. Asıl olası gereken Gölge ile Persona arasında denge kurabilmektir. İçimizde kopan fırtınaları uygun alanlarda koparabiliriz. Yaratıcılığımızı bu kanallar aracılığıyla ifade edebiliriz. Veya bazı kalıp yargıların dışına çıkabiliriz. Örneğin ‘’Erkekler ağlamaz.’’ şeklindeki toplumsal yargıyı kırmanız gerekebilir. Ağlamak istiyorsanız ağlayın. Bir erkek olarak ağlamak size kendinizi özgüvensiz ve zayıf hissettiriyorsa sebebi ağlamanın kendisi değil toplumun erkek ağlamasına yüklediği anlamdır. Çok kabadayı geçinen, aşırı maskülen birinin alkol alıp sarhoş olduktan sonra tüm maskesi düşer ve bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başlar. Aslında kabadayılık onun sadece maskesi yani Persona’sıdır. Bu kişi kabadayılık maskesi sayesinde kendini güçlü hissediyor olabilir ama günün sonunda içindeki çocuğu görmezden gelemeyecektir.
Karşılaştıralım Bakalım
Diyelim ki evinizde tek başınasınız. Bu ev ses geçirmiyor ve tüm perdeler örtük. Kapılar da kilitli. Yani sizi hiç kimse göremiyor ve duyamıyor. Dış dünyadan böylesine yalıtılmış bir yerde neler yapardınız? Yemeğinizi nasıl yerdiniz? Dans eder miydiniz veya nasıl dans ederdiniz? Bağıra çağıra şarkı söyler miydiniz? Hıçkıra hıçkıra ağlar mıydınız? Yüzünüze tuhaf makyajlar yapar mıydınız?
Böyle bir evde size milli piyangodan yüklü miktarda bir ikramiye çıktığını öğrendiğinizde neler yapardınız? Peki aynı ikramiyenin size çıktığını kalabalık bir caddede öğrendiğinizde neler yapardınız? İşte bizi kalabalık caddelerde durduran Persona’dır, ve çılgınca, yaratıcı figürlerle dans ettiren de Gölge’dir.
Yaratıcılık Hayatta Tutar
Sevgili dostum, Persona ve Gölge kavramlarını iyice öğrendiğine göre şimdi yaratıcılığını engelleyen bir şeyler var mı, ona bakalım. Kendine şu soruları sormanı istiyorum:
- Ne kadar özgürüm?
- Yüzde yüz özgür olsam ne yapmak isterdim?
- Seçim şansım olsa hangi mesleği yapardım?
- Hangi sanat, spor ve bilim alanlarında iyiyim?
- Yapmak isteyip de yapmadığım, içimde kalan neler var?
- Neden kendimi sınırlıyorum?
- Beni engelleyen güç nedir?
- Tarzım beni mi yansıtıyor?
Yaratıcılık her insanda az çok var olan bir şeydir. Yaratıcılığınızın körelmemesi için özgün fikirlerinizi hayata geçirmek için cesur olmalısınız. Cesur olmaya bir kez cesaret edebilirseniz hep cesur olursunuz.
Katkısız İnsan
Son alt başlığımız doğallık. Kişinin Persona tabakası ne kadar kalına o ölçüde az doğal ve spontan olur. Her hareketinde yapmacık sezilir. Ve zamanla sosyal ilişkilerinde güvensizlik hakim olmaya başlar. Oysa doğal, içinden geldiği gibi davranan insanlar daha çok benimsenir. İçinizden bağırmak geliyorsa ve o an bağırmak başınızı belaya sokmayacaksa bağırmanızı öneririm. Ağlamak istiyorsanız ağlayın. Hoşunuza giden ama başkalarının ‘’saçma’’ diyeceği bir elbiseyi giyin derim. Bu arada yazıma ‘’sen’’ diye başlayıp farkında olmadan ‘’siz’’ diye devam etmiş ve öyle de bitirmişim. Bu da bu haftaki yazımın doğallığı olsun sevgili dostum. Tekrar görüşünceye dek kendin olma cesareti diliyorum sana.
“Gölge’siyle barışık insanlar daima daha çok aranırlar, yaptıkları saçmalıklar yadırgansa bile.”